NAZIM USTA'DAN FUTBOL YAZISI

Bir Maç Seyrettim

Geçen gün bir dostum dayattı, "İlle de gidip Fener-Galatasaray maçını seyredelim" dedi. Ben de kıramadım dostumu, gittim maçı seyrettim.
Futbol maçı denilen şey dört bir yanında binlerce insanın toplandığı bir meydanda yapılıyor. Meydana, teker teker saydım, yirmi iki delikanlı çıkarılıyor. On birinin üstünde sarı kırmızı yollu yollu gömlekler, öteki on birindeyse lacivert sarı fanilalar. Ama yirmi ikisi de kısa pantolonlu ve kocaman ayakkabılı.

Meydanın iki başında iki kale var. Mesele, topu bu kale denilen direklerin arasından geçirmekmiş.

Her ne hal ise, okuyucularımın çoğu bu hususta benden çok bilgili oldukları için fazla tafsilat vermeyelim. Birdenbire bir düdük öttü ve oyun başladı. Yirmi iki delikanlı kan ter içinde ha babam ha koşuyorlar.

Toptan ziyade basıyorlar tekmeyi, atıyorlar çelmeyi, vuruyorlar kakmayı birbirlerine. Bir taraf, "Topu ille de ben sokacağım sizin kaleye" diyor; öte taraf, "Hayır bu marifeti ben göstereceğim" iddiasında...

Ne yalan söyleyeyim bu hengamede ben de heyecanlanmadım değil. Fakat benim heyecanlanmam, etraftaki binlerce seyircinin çoşkunluğu yanında devede kulak kabilinden.

Oyunu seyredenler ikiye bölünmüşler. Her biri kendi partisinin çocuklarını teşvik eder, düşman tarafa küfürü basar durumda.

Herkes istediğini söylüyor. Herkes dilediği gibi bağırıp çağırıyor. Ortalıkta bir söz, bir düşünce hürriyeti, alabildiğine...Bu işin birçok tarafları hoşuma gitmedi, dersem yalan söylemiş olurum. Muayyen bir manada, demokrasiyi anlamak isteyenler Taksim Stadyumu'na gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı bir iki saat geçirdim, orada.

Nazım Hikmet