--------------------------------------------------------------------------------
Sayıları çok az olsa da birkaç şanslı kişi yazılarının bir kısmını tanıyordu.
Ama Lautaro Yayınevi (Buenos Aires, 1959) “Sürgün Zor İş” başlığıyla Alfredo
Varela’nın çevirdiği şiirlerini yayınlamasıyla Kübalı okuyucularının çoğunluğu
onu keşfetmiş oldu.
28 yıldan fazla hapse mahkum edildi ve 13 yıl 5 ay hapis yattı. Uluslararası
siyasi koşullar esaretten kurtuluşunu sağladı ve hemen ardından sürgüne gönderildi;
hayatı ciddi şekilde tehdit altındaydı.
Şiirleri kırktan fazla dile çevrilmiş çok güçlü bir şair, 25 tiyatro eserinin,
birçok romanın ve hikayenin yazarı, edebi tercüman... Hakkında daha birçok şey
söylenebilir, fakat ben sadece Küba ile olan ilişkisine değineceğim. Nikolas
Guillen’in bu yakın arkadaşı sayısız ülkeyi ziyaret etti, ama sadece bir kez
Atlantik üzerinde uçtu. Giron Zaferi’nden birkaç hafta sonra, 1961 Mayıs ayındaki
bu ziyaret sadece, Küba Devrimi’ni tanımak içindi. Henüz Küba’ya yeni gelmişti
ki, Nikolas bir taksiye bindi ve onunla buluştu; çünkü bir krallığın kendisine
henüz verdiği bir tacı bir prense verir gibi Havana’nın mülkiyetini ona vermek
istiyordu.
UNEAC henüz kurulmamıştı, ama makamı olacak büyük evi onun için hazırlamıştık.
O ev zaten Kongre’nin Organizasyon Komitesi’ne aitti ve orada unutulmaz bir
buluşma ile onu tanıdık. O günlerde “La Tertulia” yeni yazdığı şiirlerinden
yarım düzine yayınladı -Ümidin Balı- kapakta Fayad Jamis’le beraberdi ve Fayad’a,
uzun dizeler halinde şiir gibi yazdığı röportaja güveniyordu. Fakat, şimdi İspanyol
entelektüel, Fernando Garcia Burillo’nun Doğu ve Akdeniz Yayınları için Türkçe’den
yaptığı çeviriler sayesinde onu daha iyi tanıyabiliyoruz.
Aslında, yaklaşık 280 satırdan oluşan yüksek gerilimli dizelerle yazılmış Küba
hakkındaki bu röportaj, o yılın şiirlerinde ülkemizden bahsettiği tek yazı değildir.
Daha çok otobiyografi özelliği taşıyan “Yaldızlı Bir Buğday Tenli” adlı eserinde
on dört sayfayı işgal ediyor ve yeniden büyülendiği şehre giriyor:
Küba'dan döndüm bu sabah / Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı
melezi ışıklı bir / çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya
Diğer yetmiş dizesinde başroldeki oyuncuların tamamı mütevazı insanlardır ve
bu dizeler Fidel’in kelimeleriyle, verimli toprakta şeker kamışı gibi olgunlaşan
ve fışkıran umutlara seslenen bir tanıklıktır.
İçten bir Eylül şiirinde soruyor: Aşkım, Havana’da saat kaçtır acaba? Gece mi
gündüz mü?
Şiiri için verimli olan aynı yılda bir diğer eserinde şöyle diyor:
“şair Nikolas Gilyen Havana'ya döndü çoktan / yıllarca Avrupa ve Asya otellerinin
hollerinde oturup içtikti / yudum yudum şehirlerimizin hasretini / iki şey var
ancak olumle unutulur / anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü”
Siyasi mahkumiyetin komünist kahramanı Nazım’ın şiirlerini yeniden okuyarak
ve keşfe-derek, Küba’nın ve dünyanın kritik bir döneminin velvelesine geri döndüm.
Bugünkünden daha az zorlu olmayan savaşlarını hatırladım. Tıpkı Amerika Birleşik
Devletleri’nde haksızca siyasi hapse mahkum edilmiş, gurur ve cesaret-le direnen,
beş yurttaşımızın hayranlık uyan-dıran örneğinde olduğu gibi...
Onlar da 1961 ilkbaharında Nazım’ın hayran kaldığı Kübalılar gibi çekirdekleri
gelecek için dikiyorlar.
Luis Suardiaz
Granma, 17 Ocak 2002
soL Dergisi