Lidi Vanna

Kaç kere beraberce yazmışız şiirlerimi,
kaç kere mavi dumandan avuçlarına onun
koymuşum yana başımı.
Sanmıyorum kötülük edeceğini bana.
Ama ilminize hürmeten
ve güzel hatıranız için Lidi Vanna
peki, terkediyim tütünü:
mapusane yoldaşımı.

Peki Lidi Vanna, kafayı çekmiyeyim,
ne şarap, ne votka, ne rakı,
hatta yılbaşı gecesi,
bayramlarda hatta,
hatta Kosti'nin doğum günü.
Zaten evet,
en kolayı be,
kırk yıl içmesem aklıma gelmez meret.

Peki, saat on dedi mi,
yatırayım yatağa hasta kalbimi
çocuklarla, kuşlarla beraber.
Halbuki, mesela, geç vakit geceleyin,
kışın hele,
rahatsız etmeden
büyük uykudaki insanı,
usulcacık geçip Kızıl Meydan'ı
dolaşmıya bayılırım
rıhtımında Moskova nehrinin,
yahut da sabahlamaya, Lidi Vanna,
usta bir kitabın aydınlığında.

Peki, en azından altı ay daha
yarin dudağından uzak durayım.
Zaten ayrılık var arada.

Anlıyorum, Lidi Vanna, yoldaşım,
yüksek emirlerinize riayet gerek,
yoksa, üçüncü bir enfarkt,
ve el bombası gibi patlayıp dağılabilir yürek.
Anlıyorum
Fakat,
"Sevinç,
öfke,
keder,
tütünden de diyorsunuz,
uykusuzluktan da beter."
İyi ama doktocuğum, mesela,
nasıl sevinmem dolu dizgin,
gördükçe ben komünist,
burda komünizmin elle tutulur hale geldiğini,
yahut bu nisan ayında
Fransa seçimlerinde
en çok bizimkilerin oy aldığını?
Benim akıllı doktorum, insaf edin,
nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi?
Çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin.
Sonra, mesela
belki görmiyeceğim bir daha
anasıyla Memed'imi.
Kederlenmemek elde mi, güzel gözlü doktorum,
elde mi?

Sözün kısası, Lidi Vanna,
şefkatli emeğinizi boşa çıkaracağım diye
kızmayın bana.
Ben vakarlı, sakin,
vurdumduymaz bir kaya gibi
deniz kıyısında yaşamıya
söz veremiyeceğim.

Bırakın, doktor,
yürek bu,
bakın nasıl çarpıyor.
Çatlıyacaksa öfkeden,
kederden,
sevinçten,
varsın çatlasın...

1953, 29 Nisan,
Barviha Sanatoryumu, Moskova